top of page
  • Writer's picturegülce gürses

Don Atletle AY'a Yolculuk




Zamanın lineer olduğunu varsayan bir telaşla yılın son gününe yazıyı yetiştirmeye çalışıyorum. Halbuki yazmaya istekli olduklarım, içinde bulunduğumuz anın nefesini taşırken, yarının kapımıza getireceklerini de derin bir nefesle karşılamak isteyen türden.


İngilizcede Challange kelimesi, bize itiraz etmek, meydan okumak olarak çevriliyor. Beni de ziyadesiyle gıcık ediyor:) Önce kelimenin iki dilde hem kendi içlerindeki anlamlarını kurcaladım hem de birbirleriyle olan farkını… Tam da buraya takılıp satırlarca anlam karşılaştırması yaptım ve sonunda da vazgeçtim. İsyanım İngilizcedeki bu kelimenin Türkçe karşılığının ne kadar yetersiz olduğu ama söyleyeceklerim için bu tartışma ne kadar gerekli, o da tartışılır… Merak edenler buyursun, bireysel olarak kelimelerin anlamlarında kaybolsunlar benim gibi… Kalan sağlarla devam edelim:)


Ez cümle, içinde bulunduğumuz ruhsal ve fiziksel durum her ne olursa olsun, o durumla başa çıkabilme eylemi olarak CHALLANGE kelimesini kullanmayı tercih edeceğim.


Astrolojiye merakı olanlar Satürn hangi evinizde şenlik ateşi yakarsa oradan derslerinin geldiğini bilir. Bu dersler her nereden ve ne şekilde gelirse gelsin, nefes alan, iki ayağı üzerinde gezinen ve düşünebilen tüm canlılara dersler, hayatta oldukça gelir. Durmaksızın “Akar Akar Akar…"


Her ders bir challangedır bana göre. Ama her ders, challange ın Türkçe karşılığındaki gibi bir meydan okuma ya da itiraz olmak zorunda değildir.

Her zorluk da bir meydan okuma değildir. İşte challange Türkçe karşılığında beni burada kaybediyor.


Gelelim yıl sonu yazımın tantanasına, meydan okumaların, challangeların en büyüğü olan, yaşam amacımızı bulma, öğrenme ve tamamlama yolculuğumuza. Nasıl? iİddialı bir yıl sonu yazısı değil mi:)


Bu varoluşsal sıkıntının feraha ermesine her inanışta başka isimler takılmış. Tasavvufta Kamil olmak, Budizmde Nirvana’ya ermek, her ne derseniz değin… Her insanın eşit seviyede potansiyeli olduğuna inandığımdan, tamama erme, bu bilgelik düzeyine ulaşma ihtimalinin de sadece ama sadece tercihlerimize bağlı olduğunu düşünüyorum, hatta biliyorum.


Peki nasıl olacak bu iş. Biz de Ferrarimizi bırakıp yürümeye mi başlamalıyız ya da don atlet bir ağacın altına oturup yaşamsal kaygılarımızı bir kenara bırakıp toprağa ve gökyüzüne bağlanıp meditatif bir oluşa mı geçebilmeyi deneyimlemeliyiz. Seçim sizin! Ne yolu seçerseniz seçin, eninde sonunda bir şeyleri bırakmayı öğrenmemizin gerekliliği ise olmazsa olmaz.

  

Hepimizin içinde olduğu bu süreci bir uzay gemisinin Ay’a gitme göreviyle yola çıkışına benzetebiliriz.

Onlarca insanın, sizin Ay’a gidebilmeniz için uzun süren çaba, efor ve maddi manevi katkısıyla bir uzay mekiğini bir araya getirişini; kendi bireysel yaşam yolculuğumuz olarak düşünelim.

O mekiğe biz bineceğiz ve ancak her parçası olması gerektiği gibi bir araya geldiyse, hatta hava koşulları bile bu yolculuğa uygunsa bizi Ay’a götürebilecek.


Yani doğduğumuz günden beri hayatımızda yer alan, gelen, geçen, kalan, eşlik eden herkes bu oluşumun yani mekiği bir araya getirmemizi sağlayan ekibin vazgeçilmez birer parçası. Hatta içine doğduğumuz çağ, coğrafya da hava koşullarının birer parçası. Hepsinden ayrı ayrı öğrenmemiz gerekenler var. Birini bile görmezden gelmek, bu risklerle dolu, tehlikeli ve büyüleyici yolculuğun gerçekleşememesine sebep olacak nitelikte. Aylar yıllar önce mekiğin bir tanecik vidası bile yanlış takıldıysa, yolda o küçücük hata bizi micronlarımıza ayıracak bir patlamaya sebep olabilir.


Her şey yolunda gitti diyelim. Karşımıza çıkan tüm dersleri, zorlukları, mücadeleleri ziyadesiyle geçtik, atlattık, savaştık, direndik ya da sadece olduk ve izledik. Ki en zorudur belki de…


Yeryüzünden ateşlendiğimiz andan itibaren yanımızda taşıdığımız, bizi atmosferin sınırına dek taşıyan yakıt dolu depolar biter ve bırakılması gerekir. O kocaman tanklar gövdeden ayrılır ve düşer. Düşünsenize onlarca yıl çalışıp didinip edindiğimiz ne varsa, bazen paramızı, bazen sağlığımızı, bazen sevdiklerimizi, bazen çocuklarımızı, kardeşlerimizi, anne babamızı, sevgilimizi, eşimizi, bu dünya üzerinde bugüne dek ne büyük emeklerle ve mücadelelerle edindiğiniz her şeyi maddi/manevi, düşünün…


İnsan olmanın acısı, sancısı ve mutluluğunun yanında, olduğumuz yerde unuttuğumuz, unutturulduğumuz bir amacımız var, hala orada, yok saysak da bunu değiştiremeyiz. İçimizde o tıkırdayıp duran dişlinin sesini istediğiniz kadar bastırmaya çalışın, biliyorum ki hepiniz duyuyorsunuz. Bu tıpkı zihninizde gece gündüz damlayan bir muslukla yaşamak gibi… Bazen alışıp duymadığınız, bazen de takılıp sinir olduğunuz ve susturmak için ne gerekiyorsa yapabileceğiniz türden bir durum…


Tüm ayrıştırıcı özelliklerimize rağmen insan olduğumuz ve bize iyi gelecek, bizi tamam hissettirecek o yer, Ay…:) Kemale erme, Nirvana, ancak ve ancak akışta olmaktan, vakti saati geldiğinde her neyse bırakmamız gereken, onlardan ayrılabilmekten geçiyor. Ondan ayrılmak demek, işini gördü def et gitsin demek değil muhakkak. Bilakis, onsuz buraya gelemezdim diyebilmek, hayatımıza giren herkese ve herseye tutunarak bağlılığımızı ve sevgimizi ispat etmeye çalışmak yerine, onlardan fiziksel olarak ayrılsak da, ruhumuzda bir parçasıyla biz olduğumuzu ve istesek de istemesek de artık bir parçamız olduğunun farkında olarak yola devam edebilmek demek.


Bir nesnenin dolabımızda asılıyken kapladığı hacmi düşünün. Bazı insanlar ya da tecrübeler dolabımızda kocaman, pofuduk bir kaban kadar yer tutar ya da teki kayıp bir çorap kadar, ama hepsi oradadır işte… Ruhsal düzlemde kalması gereken ne varsa kalır, gitmesi gereken fiziksel gölgeleri de gitmek ister. İzin vermez, tutunur ve bırakmazsak, bırakın Ay’a varmayı, daha atmosferi çıkamadan patlarız.


Yani Dünya’dan Ay’a giden bir yolculuksa bu hayat, her challange, meydan okuma, sınav, mücadele, ders, zorluk, bizden fiziksel düzlemde bir parçamızı bırakırken, ruhsal boyutta o parçayı konumlandırmamızı ister.


Her denemede farklı seviyelerde patlar, düşer, yeniden başlarız, kimi Ay’a 50,000 km. kala, kimi yarı yolda, kimi 1 mt. kala…


Ay’a gidenler yok mu, var muhakkak. Gerçek hayatımızdan oranlayalım isterseniz. Bugüne dek Dünya üzerinde yaşadığı varsayılan 110 milyar insanı düşünün. Şimdi gerçekten Ay’a ayak basanları…

Sadece 12 kişi.


Tam da bu yüzdendir ki yaşamak zor zanaat ama teknoloji de ilerliyor:)

Artık elimizde daha çok imkan var. Hatta öyle ki atmosferi çıkanların sayısı da hayli arttı. Sivil uzay havacılığı gelişti. Kişisel gelişim programları, yoga, meditasyon, farkındalık arttırıcı çalışmalar eskiye nazaran artık çok daha ulaşılabilir ve popüler. Çok daha fazla insan hızla bu araçları kullanıyor ve gelişiyor, eski tortularından, işlevini yitirmiş düşünce kalıplarından arınıyor. İçine doğduğumuz ve bizi sıcacık bir yorgan gibi sarmaladığını zannettiğimiz, aslında eski, kirli ve ağırlığının altında farkında olmadan ezildiğimiz ezberlerinden kurtuluyor.


Yani diyeceğim şudur sevgili dostlar, ne yapıp edip, hizmetini tamamlamış, artık bize iyi gelmeyen her şeyi ve herkesi tespit edip bırakabilmenin bir yolunu bulmamız, öğrenmemiz şart. Yoksa başı kesik tavuk gibi bir ömür, belki de bin ömür oradan oraya savrulup durmaya ya da kafamızı gömdüğümüz konfor çukurlarında, yalnız, mutsuz, gerçek potansiyelimizden ve gücümüzden bihaber oluşlarda uyuklamaya devam edip dururuz. Bu da bir seçenek muhakkak fakat her ne yöne gidecekseniz de, dilerim bu bilinçli bir seçim olsun.


Ben, bırakmanın özgürlük olduğunun artık bilincindeyim.

Yeni Yıl için dileğim ise, öğrendiklerimi hayata geçirebilmek ve daha da çok öğrenmek. Varoluşumun mucizelerini olduğu gibi hayatıma katıp, bu şahane yolculuğun sonuna kadar her anın içinde, tadına vararak bu bilinçle yol alabilmek.

Ve arttırıyorum:)

Tüm insanlık için, bilinç ve farkındalığının en üst seviyelere çıktığı,

Bireysel çıkarların değil

Bütünün hayrına bir varoluşun şekillendiği,

İçlerinde şefkat ve sevginin yükseldiği

Hatalarından ders aldığı yüzyıllar diliyorum…

İsteyenin bir yüzü….:)


Mutlu Yıllar Sevgili Dostlar, en kısa zamanda Ay’ın yüzeyinde buluşmak dileğiyle:)

10 views0 comments

Recent Posts

See All

Comments


bottom of page